YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU
KAYGI (ANKSİYETE) NEDİR?
Korku, kaygı, heyecan, utanç, sevgi, mutluluk… Bunlar hep insanoğlunun hissettiği, kişiyi geliştiren ve kendini tanımasına yardımcı olan duygulardır. Örneğin korku korur, kaygı harekete geçirir, heyecan motivasyonu artırır, sevgi bağları kuvvetlendirir, utanç kendini geliştirme imkanı verir, suçluluk sınırlarımızı bilmemizi sağlar. Ancak bu duygular yoğun olduğunda ve kişi tarafından kontrol edilemediğinde zarar vermeye başlar.
Kaygı ve korku birbirinden farklı kavramlardır. Kaygı, kişinin zihninde, gelecekle ilgili bir tehdit ya da tehlike algısı olduğunda yaşanılan korkudur, nesnesi belirsizdir, stresli bir duruma karşı verdiği doğal bir tepkidir. Kaygının kaynağı iç dünyadadır; örneğin işini kaybederse maddi sıkıntılar yaşayacağı için kaygılanmak. Korkunun kaynağı ise dış dünyadadır, nesnesi belirlidir, örneğin köpekten korkmak, yüksekten korkmak…
Kaygı, kişinin kontrol edebileceğinden daha çok olduğunda ortaya bazı psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır. Bunlar (DSM 5’e göre);
Yaygın anksiyete bozukluğu
Panik bozukluğu
Agorafobi
Sosyal fobi (sosyal anksiyete)
Özgül fobi
Ayrılma anksiyetesi bozukluğu
Seçici konuşmazlık (mutizm)
YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU:
Kişinin belirli bir neden yokken sürekli olarak her an kötü bir şey olacakmış gibi kaygı duymasıyla karakterize bir ruhsal bozukluktur. Anksiyetesini denetlemekte güçlük çeken kişide sürekli kaygılı olma hali nedeniyle yorgunluk, konsantrasyon bozukluğu, sinirlilik, kas gerginliği, uyku bozukluğu gibi yakınmalar da bulunur.
Tedavide kişinin çarpık bilişsel süreçlerinin yani hatalı düşüncelerinin ele alındığı bilişsel (kognitif) terapi ve anksiyeteyi tetikleyici uyaranları hayal ettiklerinde derin kas gevşemesinin öğretildiği davranışçı terapi uygulanır.
Bilişsel davranışçı terapinin esası kişinin, durumlar ile hatalı düşünceleri arasındaki bağlantıyı hatta uyumsuzluğu fark etmesini sağlamaktır. Yaygın anksiyete bozukluğunda görülen anksiyete, devamlı olarak kendisi, diğerleri ve gelecek hakkındaki çarpık (hatalı) düşüncelerden kaynaklanır. Bu hatalı yorumlamalarda özellikle tehdit ya da tehlikenin katastrofik (felaketleştirerek) algılanması anksiyeteyi daha da artırır. Örneğin çocuğu okuldan servis aracıyla her zamankinden 10 dakika geç gelen bir annenin trafik sıkışık olduğu için geç kaldığını düşünmesi yerine aracın kaza yaptığını ve çocuğunun hastaneye kaldırıldığını düşünmesi katastrofik bir düşünme şeklidir. Terapi çarpık düşüncenin temelini oluşturan inanç sistemlerinin yıkılmasına katkıda bulunur. Hastalar otomatik hale gelmiş olan çarpık düşünceleri fark etmeyi ve bunlara karşı koymayı öğrenir.
Yakınmalar kişinin işlevselliğini bozacak düzeyde olduğunda terapiyi yürüten psikiyatristin, bilişsel (kognitif) davranışçı terapiye ilaç tedavisini de eklemesi gerekebilir.
Bilişsel (kognitif) davranışçı terapi eğitimlerimi Prof Dr Mehmet Sungur başkanlığındaki Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği’nden aldım. Avrupa Davranış ve Kognitif Terapileri Birliği (European Association for Behaviour and Cognitive Therapies-EABCT) onaylı “Bilişsel Davranışçı Terapist” ünvanım bulunmaktadır.
Psikiyatrist Dr. Arzu Dalmış