DEPREM KORKUSU

Deprem, öngörülemezliği ve engellenemezliği nedeniyle, insanda çaresizlik ve korku uyandıran bir doğa olayıdır. İnsanların büyük çoğunluğu deprem deneyiminden önce dünyayı güvenli bir yer olarak kabul eder ve yakınlarındaki insanların birden bire öleceği düşüncesini taşımazlar. Ta ki deprem gibi çok sarsıcı bir travmayla karşılaşıncaya kadar. Dünyaya duyulan bu güven, ömür boyunca yavaş yavaş inşa edildiğinden depremle birlikte ortaya çıkan ani değişime kişi aynı hızla uyum sağlayamaz. Deprem sonrası ortaya çıkan bu yeni gerçeklik yani kendisinin ya da sevdiklerinin bir anda ölebileceği ya da geleceğinin kalmadığı gerçeği bilinçte birbiriyle zıt duygular oluşturur. Depreme tanık olan kişide varoluşsal kaygılar canlanır ve kişiye aslında o an tek amacın hayatta kalmak olduğunu hatırlatır.

Yunanca kökenli “seismo” deprem anlamına gelir. Seismofobi denilen deprem korkusu sürekli deprem olacağından korkmak, deprem korkusuyla yaşamak anlamına gelen bir fobi çeşididir. Diğer fobilerden farkı, kişinin sadece kendisi için değil aynı zamanda ailesi, sevdikleri ve çevresi için de aşırı korku duymasıdır ve bu korku belirsizlikle tetiklenir. Çünkü depremin nerede, ne zaman ve ne şiddette olacağı bilinemez. Depremin kendisi değil olası sonuçları kişide korku oluşturur.

İlk başta donukluk, tepkisizlik, şaşakalma şeklinde kendini gösteren bir şok dönemi olabilir. Sonraki dönemde depremden etkilenen kişilerde karanlık korkusu, yalnız kalma korkusu, çarpıntı, titreme, terleme, baş dönmesi, baş ve vücut ağrıları, ani irkilme tepkisi, uyku ve iştah bozukluğu, sürekli sallanma hissi, sürekli o anın gözünün önüne gelmesi, kimseyle konuşmak istememe, sinirlilik gibi yakınmalar ortaya çıkabilir.

Yaşanan travmanın yoğunluğu depremin şiddetine, kişinin yaşına, depreme nerede yakalandığına, o sırada yalnız olup olmadığına, daha önceki deneyimlerine, bir yakınını kaybedip kaybetmediğine göre değişmektedir. Ayrıca depremin yarattığı etki kişinin psikolojik savunma güçlerine ve baş etme becerilerine göre değişmektedir. Bazı kişiler günlerce eve hatta deprem sırasında bulundukları odaya giremeyebilir. Çoğu kişi çok ağır şiddette olmayan depremi günler içinde atlatır. Ancak bazı kişilerde kalıcı bir durum olan travma sonrası stres bozukluğu gelişmektedir.

Deprem korkusunu yenebilmek için deprem yaralarının sarılmasından hemen sonra yaşanan trajik olayın kabullenilmesi, yaşamın yeniden anlamlandırılması ve yaşamsal sorumluluklara kalınan yerden devam edilmesi gereklidir. Bunun için deprem gerçeğine zihinde yer açmak gerekmektedir. Hayatın belli öngörülerle yaşanması önemlidir. Yani her an deprem olabileceği gibi hiç olmama ihtimali de vardır. Sürekli deprem senaryoları kurmak yerine bunların belki de olmayacağı öngörüsüyle hayata kaldığı yerden devam edebilmek gerekmektedir. Ancak sürekli deprem olacağı beklentisi içerisinde olmak kişiyi adeta felç eder ve hiçbir şey yapamaz hale getirir.

Tedavi:

Deprem sonrası psikolojik tepkiler arasında korku, keder, öfke, suçluluk, uyuyamama ve konsantrasyon bozukluğu görülebilir. İlaç tedavisinde bu bulguları hafifletecek antidepresanlar ve uyku düzenleyicileri verilebilir.

Psikolojik Destek Önemlidir:

Travmatize olmuş kişiyle konuşulduğunda kişinin yaşadıklarını değersizleştiren, duygularını bastırmaya yönelik yorumlardan kaçınılmalıdır. Bu noktada travma, kişinin yaşamına yeniden devam etme konusundaki motivasyonunu kırmış olsa da çabalamanın öneminin kavranması iyileşme açısından önemlidir. Kişi duygularını paylaşması için yüreklendirilmelidir

Deprem sonrası yas kaçınılmaz olabilir. Fakat her travmatik olay gibi bu olayın da giderek etkisini kaybetmeye başlayacağı gerçeği vurgulanmalıdır.

Zihnimizde deprem gerçeğine yer açmalı, depremle ilgili gerekli önlemleri alıp hayata kaldığımız yerden devam etmeliyiz.

Psikiyatrist Dr Arzu Dalmış